30 Eylül 2016

Kaldırımlar, İçimde Kıvrılan Bir Lisandır

Vatana millete hayırlı uğurlu olsun(!). Bu gün Aram kaldırımların engebesinden yorulup iki yıldır  her
zaman her yerde kullandığı scooterı kullanmak istemediğini söyleyerek sokak ortasında bana teslim etti.

Scooter kullanmaya başladığından beri yanından ayırmadığı bir vasıtaydı onun için. Yakın uzak her yere kar hariç her havada onunla gitmeyi seviyordu. Onun bu şevki benim de hoşuma gidiyordu. Ancak son zamanlarda kaldırımlardan şikayet etmeye başladı. İlçenin daha merkezi caddelerinde yol almaya başladığımızdan ve hayrettir ki ana caddelerin kaldırımları bırakın scooter'ı bebek arabası, valiz, pazar arabası taşımak için ve hatta yürümek için hiç uygun olmamasından dolayı hayli yoruluyordu. Çamlıca'dan Süheyl Ünver Çocuk Kütüphanesine sondan bir önceki yolculuğumuzda iki defa durup ağlayayazdı. Gitmeye takati kalmamıştı. Sürekli dur kalklardan ise ayrıca bezmişti. Dönüşü otobüsle ve son seferi aracımızla yaptık bu nedenle. Ve arabayla gitmenin hiç keyifli olmadığını düşünüyordu. Bir yandan da kaldırımlarda çok yoruluyordu. Tıpkı benim ikiz bebek arabasını sırtımda taşıyormuşum gibi yorulduğum gibi... Ben de arabayla gitmek istemiyordum. Sıklıkla gittiğimiz her yer yürüme mesafesinde ve düz ayaktı. Gelin görün ki kaldırımlara döşenen küçük kare taşların rastgele atılmış görüntüsünde tümsekler oluşturması ana problem olmakla beraber kaldırıma taşan dükkanlar ve kaldırımda basamaklar yolu yürünmez kılıyordu. Yılmıyor yine de çıkıyorduk. Tıpkı bu gün çok yakınımızdaki tıp merkezine gitmek için yaya olmayı tercih ettiğimiz gibi.. Ancak bu gün ben kaldırım darlığından ya da kaldırımda parktan dolayı ikiz bebek arabasıyla sıklıkla ana yola çıkmak zorunda kaldım. Aram da benimle ana yola çıkmak istiyordu. Kaldırım çok yorucuydu. Buna izin verdiğimde istikametinin bir kaç defa cadde ortasına doğru kaydığını gördüğümde bu iznimden vazgeçtim biraz sitem eşliğinde. Ve olan oldu. Scooterı kadırıp bana teslim etti "Kullanmak istemiyorum" dedi. Aram için bu cümle gerçekten bezginliğin, yorgunluğun ve kaldırımları protestonun bir göstergesiydi. Başımdan kaynar sular döküldü, boğazım düğüm düğüm oldu ama hiç bir şey söylemedim. Parka kadar böyle devam ettik. Neyse ki park yakınlarında scooterına binebileceğini söyledi tekrar ve eve onunla döndü.
Şehrimizin insanı merkeze almadan konumlanmasında yıllardır şikayet ederken oğlumun bu durumdan bezerek çok sevdiği, en sevdiği aracından ayrılmayı tercih etmesi yüreğimi dağladı. Acaba bu şehir onu daha hangi çok masum ya da pek sağlıklı alışkanlıklarından edecekti? Yarın şehirde bisikletle yolculuk yapmak istediğinde ne gibi insan düşmanı uygulamalarla karşılaşacaktı? Hayat işte böyle böyle gösteriyordu acımasız yüzünü. Bana annesi olarak bu insan düşmanı engeller karşısında dimdik durabilmesi yılmadan yaşamını en zevkli haliyle sürdürebilmesi noktasında onu teşvik etmek düşer muhakkak.  Ancak Aram'ın bu gün bana scooterını vermesi ise hayatının ilk bezginlik yahut protesto tavrı olarak kayıtlara geçecek. Bu kaldırımlar ise başlıktaki mısrayı içeren şiiri hiç hak etmeyecek.
Laf aramızda biz yaya yolculuğu bilhassa tercih eden bir aileyiz. Bu arabamız yokken de böyleydi, varken de değişmedi. Yaya olmanın hem kendimiz hem çevremiz için daha sağlıklı olduğunu düşünüyoruz. Kaldırımda yürümenin de yaya olmanın önemli şartlarında biri olarak biliyoruz. Madem kaldırımlar kendileri üzerinde yürünülmesi bu kadar zor mekanlar cadde ortasını da tercih edebiliriz, tercih eden onca yaya gibi... Öte yandan her yere arabanın içerisinde Edward Sharpe'ın Home'u eşiliğinde bir araba dolusu insanla dans ederek gitmek de pek eğlenceli. Yok hiç de öyle değil. Evet bu iki durum yani cadde ortasından yürümek ve olur olmaz her yere arabayla gitmek eğlenceli olabilir ama hakkaniyetli değil. Adil değil. Özgürlüğümüz başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bitiyor ise kaldırımların bu hali bir zulüm, başka hiç bir şey değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder