09 Nisan 2016

Anne Sorumluluğu Ne Değildir

Bir süredir kafamı kurcalayan bir sorum vardı. Hem tecrübî hem de kitabî olarak ehil olduğunu düşündüğüm bir hanım efendiye sordum:

Ben: İkizler artık büyüdü ve ben çalışmalarıma geri dönmek istiyorum. Çocukları ihtiyacım olduğunda babaannelerine bırakıyorum. Ancak kuzenlerinden istemediğim bir takım davranışları öğrenebiliyor, ya da orada yaşına uygun olmayan şeyler izleyebiliyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Ne tavsiye edersiniz?

Hanım: Çocuklar kaç yaşında?
Ben: On ve sekiz.
Hanım: Hımmm büyüklermiş, dedi.
Yüzünde ne manaya geldiğini sonradan anladığım garip bir gülümseme ile: Ben bu konuda çok farklı düşünüyorum, daha doğrusu hiç düşünmüyorum bile bu soruyu bana sormamalısınız, dedi. Bizim bunları düşünecek vaktimiz olmadı. İki gün için bakıcısız kalıp ne yapacağımızı şaşırmıştık. Küfrü evde yaşayan büyüklerden ya da başka yerlerden de öğreniyorlar hatta kimi kendi üretiyor. Bilgisayar oyununu abileri oynarken bilgisayarda benim iki yaşındaki de izliyordu sorun görmedim ben.Çocuk zamanın gerektirdiği her şeyle muhatap olacak tabi. Mümkün mü bilgisayardan telefondan uzak kalması. Şu nostalji yapanları anlamıyorum. Eskiden daha mı iyiydi. Sokağa salınırdık sabahtan akşama kadar görünmezdik. Akşam gelirsek ne ala gelmezsek belki bir arayanımız olurdu, daha mı iyiydi bu. Diyorum ya sizin kadar ince düşünmüyordum. Yoksa ne çocuk sahibi olabilirdim, ne de işimi yapabilirdim.
Peki, dedim ben, sonuçtan memnun musunuz?
Tabi, dedi. Hepsi gayet iyi birer insan oldular. Ne kendilerini olduklarından büyük görürler ne de küçük... Zamanında olmaları gereken yerlere geldiler.
O zaman siz ince düşünmüş olmalısınız, yoksa nasıl, dedim.
O da, yoo hayır, beğenmediğim bir şey gördüğümde kızıyordum o kadar, dedi.
Ama ben bu günlerde sık gördüğümüz af edersiniz kaypak iki yüzlü insanlardan olsun istemiyorum mesela, dedim. Bir şeyi aslında yapmaz olduğu halde yapar gözükmesin.

Onları ben de hiç sevmem ama benim de bir çocuğum öyle, dedi. Hepsi aynı evde büyüdü ama insan tabiatında olanı yapıyor.  Yakışıklı çocuk, üniversiteyi birincilikle kazandı, okulda işe başladı kendi arabasını aldı, güzel bir kızla evlendi,  yirmi dört yaşında zengin bir adam oldu. Ama ben hiç mutlu değilim bu durumundan. Biliyor musun liseye başladı haftasına fark ettim ki üç kızı birden idare ediyor.

Ben: İşte bu da benim korktuğum şeylerden biri, diye mırıldanarak ağlamaya başladım.
Hanım: Sırtında üç sandalye kırdım ne fayda... Daha küçüklükten böyleydi ve ben sevmezdim bu yüzden. Ufacık çocuktu saçını şöyle bir yana savururdu havalı havalı. Sevmezdim. Hala da aynı, ben malımı bilmez miyim, dedi.

Ben: Peki benim oğlum yapmasını istemediğimiz konularda yalan söylüyor...
Hanım: Normal bu yaşlarda, çok büyütmeyin ama yanlış olduğunu söyleyin, dedi. Tabii ki temel meseleleri öğreteceksiniz kul hakkı, haram, helal ve Allah korkusu gibi... Allah korkusu olmazsa bir insanın her şeyi yapar, dedi. İşte böyle: insanın evladı için planı var. Evladın kendi planı var. Allah'ın onun için planı var. Evladın imtihanı var. Evladını çok sevme sakın. Çok bağlanmayacaksın kimseye. Birini çok sevmek istiyorsan Allah'ı sev. Ne eşini, ne çocuğunu çok sevme, dedi.

Şimdi geçenlerde tüm aile oturmuşuz herkes o oğlumun başarılarından bahsediyor benim yüzü düştükçe düşüyor, diye devam etti sözüne. Annem, ne o kıskanıyor musun oğlunu, diye sorunca, paranın bozmayacağı çok az insan vardır, diğer çocuklarım eline para geçse ne yapacağını nasıl harcayacağını bilirim ancak bu, parayla güzel işler yapmaz, dedim. Gelinime dönerek, bana kırılıyorsun ama bu durumdan ilk senin üzüleceğinden kaygılanıyorum, sen iyi bir kızsın ama biliyorsun para önce eşlerin ilişkilerini bozar, dedim. Oğluma dedim, eğer kız olsaydın açık olacaktın biliyor musun, yoo anne, dedi. Söyler misin açık hanımla evlenen, açıklığı normal gören bir erkek kız olsa ne yapar tabii ki açık olur. Ben ne yapayım böyle evladı? Çok şükür ki öbür dünyada birbirimizi tanımayacağız.

Böylece ayrıldım hanımın yanından. Benim sorumla kendiliğinden dökülenlerden hatırlayabildiğim bu ifadeler beni allak bullak etti.

Anladıklarım şunlardı:

  1. İnsan annesi olarak ne kadar çabalarsan çabala kendi tercihleriyle yürüyor.  Kendi imtihanı var. Temel öğretileri verdikten sonra çocuğun o imtihan ile baş başa kalıyor.
  2. İnsanlar mizaçlarında olanı yapar. Birisinden gördüğü için yapıyorsa zaten yapacaktır. Kimi üzerine ilave de eder, kimi hiç oralı olmaz bile...
  3. Vermen gerekeni ver ve geri çekil, zira hidayet Allah'dan. Bizim vazifemiz davetten ibaret.
Aklıma yatmayan taraf ise şu:
       Acaba insanı doğru olmayana meyyal fıtratını ortaya çıkaracak şahıslarla ilk zamanlarda daha az görüştürsek bu olumsuz yönünün kaybına ya da zayıflamasına vesile olmaz mıyız?

Düşünmeye devam...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder