01 Mart 2016

Aram'la Yolculuğum: Terbiye ve Tahsil

Blogun sebeb-i vücûdu oğlum üç yaşını devirmeye yaklaşıyorken
benim kendisinin varlığından haberdar olduğumdan beri en fazla üzerinde düşündüğüm, sorduğum, konuştuğum mevzu olan tahsilinin tedris zamanı da kapıya dayanıyor.
Şimdiye kadar zihnim ekseri üzerine akademik çalışma yaptığım meseleler üzerine dolaşır dururdu. Ancak evladımın dünyaya geleceğini öğrenmemle yeni bir bilgi tecrübe dünyası açıldı önüme çalışmalarımla kesişen pek çok noktası olan... 
Ancak bu yeni dünya hayli etraflıydı ve benim yaşadığım tecrübelerin yanı sıra düşüncelerimi düzenlemem ve tahkik etmem için yazmaya ihtiyacım vardı. Daha önce de şu yazımda ifade ettiğim nedenlerin yanı sıra blog bir de bu şekilde bana düşüncelerimi görme imkanı verdi.  

Evladımın dünyaya gelmesini beklerken okumaktan çok düşünmeye ve analize zaman ayırdım. Bu öyle planlanmış bir şey değildi. Ancak çok genç bir anne de değildim. Çocuk üzerine hayli okumuşluğum ve görmüşlüğüm vardı uzaktan. Yakından diyemiyorum çünkü metropolde yaşayan tek çocuklu bir ailenin evladı olarak büyüdüm. Bu da bazı tecrübelerden uzak kalmamı sağladı tabi. Nasip...
Çocukluğumda babamla olan olağan üstü iletişimim, üniversite eğitimimde aldığım formasyon, felsefe ve hukuk dersleri, evlatlarına gıptayla seyrettiğim bir güzellikte annelik yapan arkadaşlarım, güzel bir aile terbiyesiyle büyümüş tanıdıklarım, farklı milletlerden gördüğüm ebeveynlik örnekleri, hocalarım, bilim adamlarının ve benim için en mühimi Peygamber Efendimiz (a.s.)'ın ve Kur'an'da yer alan diğer peygamberlerin dinleyebildiğim okuyabildiğim çocuklukları ve bilhassa psikoloji, iletişim ve çocuk üzerine okuduklarım bu bekleme sürecinde bana eşlik edip koca bir sohbet halkası oluşturdular.

İlk ve en temel aldığım ders şuydu: 
Dünyaya gelecek olan bir insan. 
İnsan olarak bir saygınlığı hakkediyor, hem de kendisine Yaratıcısının Kitabını göndermeye layık bulduğu saygınlıkta.. 
Bu nedenle bebek olmasını sadece yardıma bakıma muhtaçlık olarak, kendimi ona reşit olana kadar eşlik edip güvenliği, sağlığı ve sair ihtiyaçlarını sağlayacak emanetçi olarak kabul edip bir yetişkin nasıl bir saygınlık beklerse başkalarından öyle saygı göstermem gerektiğine karar verdim. 
Böylece doğduğundan itibaren ihtiyaçlarını dinledim, dilini onu dinlerken öğrendim. Hamileyken konuşmaya başlamıştım oysa ama kendi dilimde... Doğduktan sonra onu izledim, izledikçe karakterini tercihlerini öğrendim. Bu öğrenme sürekli bir öğrenmeydi. Çünkü çok hızlı büyüyen bebenin ihtiyaçları da hızla değişiyordu. 
Öğrendikçe onun dilinden konuştum, ihtiyacı olan sahayı ona açtım, yaşam şeklimizden kaynaklanan fıtrata muhalif yanları elimden geldiğince gidermeye çalıştım. Kendi fıtratını keşfetmesi için onu imkan dahilinde doğayla buluşturdum. Onu dinledim dinledim dinledim. Suyu, yemeği istediğinde verdim, yüzünü çevirdiğinde bıraktım. Oyuncağı kitabı civarına bıraktım ve kendisinin almasını bekledim hatta beklemedim. Bazen elleriyle oynamak istiyordu uzun süre, karışmadım. Bedeninin başkalarının için şaka konusu olmasına izin vermedim. Bunun için temizliğini sadece banyoda yaptım. Sonra gördüğünde utanacağı hiç bir resmini çekmedim. Birlikte yapacağımız her şeyden öncesinde onu haberdar ettim. Süt içer misin diye sordum, emmeyi bitirince afiyet olsun dedim, hadi altını değiştirelim dedim. Emekler emeklemez gerekli güvenlik tedbirlerini alıp evin her yerinde dolaşabilir olmasını sağladım. Kendi eşyalarına ulaşabilmesini de... Evet bu dağınıklığa yol açıyordu. Çünkü o öğreniyordu. Bu benim için zordu, yorucuydu. Dağınıklık ile barışmayı öğrendim, öğrendik. Sonra bu dağınıklığın bebeğimi rahatsız etmeden kontrol edilebilir olduğunu öğrendim. Benim de saygı göremeye ihtiyacım vardı sonuçta.  
Bebeğim bana bize emanetti. Bizim yaşamımız içerisinde büyüyecekti. Evet evimiz onun da güven ve huzur içerisinde yaşayabileceği bir ortama dönüştü ancak biz de aynı ortamda huzur içerisinde yaşıyorduk. Onu mutlu etme adına kendimin, kendimizin tahammül edemeyeceğim şeyleri yapmadım. Zaten hem  ihtiyacı yoktu hem de gerçek olamayan ortamlarda güvenle büyümeyeceğini düşünüyordum. Hala da doğayla buluşturma gayretlerim dışında, ki onun da çok tabi bir yolunu buldu babası, bizimle birlikte yaşıyor-lar (bu yazıyı yazarken üç kardeş oldular). Devlet dairesindeki işimden komşuda beş çayına, akraba ziyaretinden konsere, evde kek yapmaktan evi düzenlemeye şimdi yeni taşınacağımız evin işlerine birlikte gidiyoruz. Hava almaya birlikte çıkıyoruz. Veya birlikte çıkmıyoruz. Hep konuştuk çoğunlukla anlaştık, bazen anlaşamadık. Birlikte yaşıyoruz her demi. 

Söz tahsilden açılmıştı ya, işte diğer dersim buydu aldığım: Birlikte yaşarsak görür ve öğrenir. İlk ibadetler için eşim söylemişti, biz yaparız ve görür. Öyle de oldu. Sadece sessiz ibadetleri de sesli yapmaya başladık onun yanında dinin izin verdiği ölçüde. Şimdi hiç öğretmediğimiz ibadetleri usûlünce yapıyor ve sure ve duaların bir kısmını okuyor. Usûl adap, yol yordam, kendi suyunu cam sürahiden cam bardağa boşaltarak içmesi, kendi giyinmesi uyumlu uyumsuz, kendi yemesi, kendi oynaması ya da bezi alıp yere döktüğü suyu silmesi hep bu birlikte yaşamaktan ve onun yaşamasına izin vermekten diye düşünüyorum. Henüz soruları somut alemden. Sorduğu tek soyut soru dil üzerine. İki ana dil, bir yabancı dille büyüyor çünkü. Artık neyin neye karşılık geldiğini sormaya başladı. Farklı diller olduğunu kavramaya başladı. Uzun seyahatlerimizden farklı şehirlerin varlığını da... Diyorum ya sadece birlikte yaşıyoruz. Bize emanet olanı bizim dünyamızda emanet edildiği gibi muhafaza ederek yaşatıp yaşama hazırlıyoruz, ya da kendisi hazırlanıyor bu güvenli ortamda.  
Bazen okula gitmek istiyor. "Gidiyorsun ya" diyorum " öğrenebildiğin her yer okul, park okul, kütüphane okul, uyun oynadığın tüm mekanlar okul...".. Sessiz kalıyor. Sonra kendisine "okula gidiyor musun?" sorusu soranlara önceden "Evet." deyip hayali ya da babasının ders verdiği ortamlardan devşirdiği tariflerle verdiği cevabı bu benim verdiğimle değiştirdi: "Ama her yer okul ki..."  

Öte yandan ben orta öğrenimini dışarıdan bitirmiş, bu süreçte Arap dili ve din eğitimi almış, üniversiteye lise sınavlarına hazırlanırken hazırlanmış, bu arada bir de İngilizce öğrenip kısa bir kungfu denemesi yapmış bir gençliği olan anneydim. Resmi olarak reşit yaşlara ulaştığımda kendimle muhasebe ile geçirdiğim uzun bir süreci atlatmış, sonrasında yaşadığım ağır bir tecrübeyle de hayatın gerçekleriyle burun buruna gelip ayağımı yere hayli yakınlaştırmıştım. Bundan sonra bir de üniversite döneminde 28 Şubat süreci gösterecekti hayatın başka gerçeklerini. Böylece bu gün sahip olduğum düşüncelere ve beni ben yapan değer ve tercihlere sahip olacaktım.  Yani çocuğum doğduğunda belli bir olgunluğa ulaşmış sahip olduğumdan memnun olduğum bir dünya görüşüne sahiptim. Bu da beni evladım hakkında bazı kararları vermemde net kılıyordu.

Bu vesileyle verdiğim(iz) ilk radikal karar
"evladım okula ne kadar geç giderse o kadar iyi" idi.
 Okulun ne olduğunu görecek kadar içinde bulunmuş, okulsuzluğun nasıl tecrübe edileceğini bilecek kadar da dışında bulunmuştum. Ne yazık ki okullarımızın hayli zararı dokunduğunu düşünüyorum çocuklara. Muhakkak idealist bir kaç öğretmen müdür farklılık yaratıyorlardır, ancak genel olarak bir tek tipleştirme, ruhsuzlaştırma ve kabiliyet öğütücülüğü misyonu yürütüyormuş gibi okullar. Sosyalleşmeden bahsetmeyelim bile... Okul öğrencilerinin genelde ne denli yabani olduklarını benim söylemem bile gerekmez.
İşte böyle düşünüyordum.
Ne yaptım peki?
Oyunların kabiliyetlere yetilere etkisini biliyordum. Ancak hangi oyunu hangi zamanda sunmam gerektiğinden emin değildim. Ve hangisinin hangi yetilere etkili olacağından... İşte sırf bu konuda Montessori yönteminden hayli faydalandım. Daha sonra buraya da ekleyeceğim sitede olduğu gibi bir çok yabancı sitede Montessori'nin yaşlara uygun programları evde uygulama örnekleri özet bir şekilde mevcut. Ben yukarıda da söylediğim gibi oğlumu hayatın içerisine dahil ettiğim için Montessori sisteminde etkinlik olarak gözüken bir çok şeyi oğlum hayatında gerçekleştiriyordu zaten. Halihazırda oynadığı oyunları tasnif edip haftada en az bir kez hepsini oynamasını takip etmeye başladım. Kimini birlikte oynadık, kimini kendisi oynadı. Bazen hayatımız yoğun oldu takip etmedik. Oyuncak seçiminde oğlumun oyun kurmasına imkan verecek oyuncakları almayı tercih ettim. Öte yandan kapitalizmin tuzaklarına düşmemek için de itina gösterdim. Diğer kırtasiye malzemeleri okunan yazılan bir ev olduğu için sürekli elinin altındaydı zaten. Yazdı, çizdi, boyadı, oynadı, oyun bozdu, oyun kurdu bozdurmadı, tasnifler yaptı renklerine göre, cinslerine göre, şekillerine göre, kart eşleştirdi (yarım hayvanlar, anne yavru hayvanlar, gölge ve gerçek resimler), hayvanları pek sevdi, bir çok şey hayvanlar çevresinde gelişti o nedenle. Oynarken de onu izledim, dinledim, onu kendisiyle bıraktım, istemediğini oynamadık.

Öte yandan fıtratının akması için en tabi yatak olan tabiatla buluşması gerekiyordu. İnsan fıtratına güvenim çok eskidir, malum hadis-i şerife dayanır "İnsanlar İslam fıtratı üzerine doğarlar...". Üniversite yıllarında şimdi Allah'ın rahmetine kavuşmuş çok kıymetli bir arkadaşımla üzerine uzun mütalaalar ettiğimiz bir mevzuydu bu. Huzur içinde yatsın!
Yakınımızdaki koruyu sık sık ziyaret ettik. Emeklerkenden itibaren parklarda ve koruda serbestti.  Ben civarındaydım zaten bir problem olduğunda müdahale edecek kadar daha fazla değil. Kendim özgürlüğüme düşkün birisiyim, işimi kendim yapmaya da... Oğlumun yerine kendimi koydum ve onu sıkmamam gerektiğini düşündüm. O da tedbirliydi. Yapamayacağını düşündüğü şeylerde muhakkak yardım istiyor ya da yapmadan bekliyordu. Tabiatı tedbirli olunca ben de rahat davrandım. Hiç başına bu rahatlıktan kaynaklanan bir kaza gelmedi. Ancak tedbiri fazla olunca teşvik ettim, bazen hantal duruyordu koşacağı oyunlar oynattım. Bazen aleni bazen gizli oyunlarına yön verdiğim de oldu. Ama çoğunlukla serbest bıraktım.

Bu arada alternatif eğitim yöntemlerini okumaya devam ediyordum. Waldorf yöntemine gelmiştim. Okurken benim oğluma farklı saiklerle sağlamaya çalıştığım (fıtrat- doğa) buluşmasını temel aldıklarını fark ettim. Çok istifade ettiğim söylenemez. Yeterince derin okuduğum da... Ancak okuduklarımdan edindiğim kesiştiğimiz noktaların olduğu.
İşte bu tecrübeleri yaşarken
 çok sevgili arkadaşım
 bana bir facebook grubundan bahsetti.
Okulsuz Eğitim Annleri
 Çok istifade edip katkıda bulunabileceğimi, benimle aynı düşünen kişilerin var olduğunu fikir alışverişi yapabileceğimizi söyledi. Gruptaki son bir kaç paylaşımı okuduğumda çok hoşuma gitti. sayfanın üstüne iliştirilmiş röportajı ve grupta muhakkak tavsiye edilen dosyaların bir çoğunu okuyunca hayli konuda hem fikir olduğumuzu bir çoğunda buluşmadığımızı fark ettim. Okulsuzluğun kapsamı hala net değil zihnimde mesela. Benim anlayışıma göre oğlum şimdi okulsuz. Ancak dört yaşından sonra okulsuzluğu devam ederken okul da ilave olacak eğitimine. Okuldan kastım birisinden ders almak burada. Bununla birlikte tamamen okulsuzluğu düşünmeye de teşvik etmediler değil tabi.   Ancak nasıl sorusuna cevap bulmakta zorlanıyordum. Yapılabilir olana dair fikrim vardı, örnekleri de görmüştüm; ancak gerek her örneğin kendine haslığı gerekse yakın etrafımda radikal uygulayıcıların olmaması beni kararlarımı nasıl gerçekliğe geçireceğim hususunda aciz bırakıyordu.
İlk üyeliğim sırasında bir soru sordum yöneteme dair, pek cevap alamadım bir iki tane dışında. Benim bir fikrim vardı uygulaya geldiğim ancak grubu da tanımak istiyordum.
Zamanla tanıdım, onlardan istifade ettim, onlarla fikirlerimi paylaştım, vesileyle düşüncelere garkoldum, analizler yaptım, kendi düşüncelerimi elden geçirdim, eşimle okulsuzluğu tarttık biçtik.
Geldiğimiz nokta şu:
Büyük şehirde yaşıyoruz, en ufacık bir tabi ihtiyacı karşılamak bile büyük enerji gerektiriyor. Böyle bir enerji tüketiminin sağlayacağı zarar faydadan fazla olacaktır. Hayatımızda büyük bir değişim yapmamızın da imkanı yok. Çünkü bulunduğumuz yer de bir hayalin meyvesi. Çok memnunuz bu halimizden. Bu durumda evladımız geç de olsa okula gidecek; öğrencilerini çok seven ve sevgiyle muamele eden bir öğretmen bulup (ilginç ki şu sıralar pek tercih edilmiyorlar ) evladımızı ona emanet edeceğiz. Biz yine evladımızın tahsiline uygun bulduğumuz şekilde yön vereceğiz.
Nasıl mı, bir başka yazıya...








1 yorum:

  1. Ne kadar samimi ve güzel bir kılavuz olmuş..merakla devamını bekliyorum :)

    YanıtlaSil