27 Mayıs 2018

Başka Gezegende Hissetme Üzerine

Kendinizi başka bir gezegende yaşıyor gibi hissettiğiniz oldu mu hiç?
Bu sabah uzun süredir izlemediğim sabah haberlerini açmak isteğiyle internette bir kanalın canlı yayın bağlantısına tıklayınca bir sabah programına denk geldim. Konu seyahat olunca dinlemesi de keyifliydi. Ardından bir beslenme programı başladı ve bu bildiğimiz stüdyo yahut restaurant programlarından biri değildi. Gayet zengin döşenmiş bir mutfakta bir bey çeşit çeşit balığı terbiyeleyip kimisini pişirerek sofra hazırlıyordu. Misafiri olan bey ise ona zerdeçalla yapılmış zeytinyağlı yer elmasının besin değerinden bahsediyordu. Diğer misafir hanım tüketimin nasıl azaltılacağı üzerine konuşuyordu. Sonradan öğrendim ki program meşhur şef Mehmet Gürs'ün "Ruhun Doysun" progamıymış.
Related imageImage may contain: 2 people, people smiling, people sitting

Aklıma geçenlerde meşhur bir tv kanalının meşhur bir sunucusu kendisi ile yapılan bir röportajda "En keyif aldığınız vakitler hangileri" gibi hatırladığım sorusuna " hafta sonları eşim (hanımım) ile birlikte evde pizza yapıp arkadaşlarımızı davet ettiğimiz zamanlar" diye verdiği cevap geldi. Bir de çok sevdiğim rahmetli bir ablamın beyinin hanımı rahatsızken hazırladığı bayram tatlısı ve yemekleri...

Etrafımda zevk sahibi ve elleriyle keyifle yaptığı bir işi olan beylerin ne kadar az olduğunu, hanımların ise hızla azaldığını fark ettim. Oysa sarması parmak yedirtirdi kimi teyzelerin, oyası işlemesi parmak ısırtırdı... Bir resim yapardı hayran olurdunuz... Bir kıyafet dikerdi gözlerinizi alamazdınız.... Bir name akıtırdı billur sesinden.. Bir komşu amcanın demir dövme ve kesme sesi kaplardı tüm sokağı... Evet çocuklarımızın televizyon ekranlarında gördükleri demir dövme sahnesi bizim sokağın olağan görüntüsünün bir parçasıydı. En yakın arkadaşımın çok sevdiğimiz ağabeyinin biz kardeşinin arkadaşlarına hediye ettiği kendi elleriyle yaptığı ferforje mumluklar salonumuzu süsler hala. Ama bu gün bir ipliğe düğüm atıp hediye edecek kaabiliyette değil kimse maalesef.
El emeği çok azaldı ve kadınlara hasredildi. Erkeklerin ellerini bir işe sürmesinin küçültücü hissini bir beyin yüzünde bizzat okudu gözlerim. Hanım olsun bey olsun ellerimizle işimizi, tamirimizi, dikişimizi, yemeğimizi ve temizliğimizi yapmayı nakısa olarak görmeye başladık kendimizde hayli zamandır. Oysa karı koca çoluk çocuk omuz omuza çalışan bir tarafı Karadeniz'e, diğer tarafı Trakya'ya dayanan ailelerden geliyorum. Top yekun iş yapan, top yekun eğlenen, top yekun sohbet eden ve çalışmadan duramayan ailelerden... Bu inhisarı, bu fakirliği anlamam çok zor.
Hal böyle olunca arada yukarıda belirttiğim örneklere tesadüf ettiğimde başka bir gezegenden geldiklerini düşünüyorum.
---
Geçenlerde yemek tarifi sitelerinden biri hakkında "O sıradan bir yemek tarifi sitesi değil. Her bir yemeği defalarca kez deniyor ve beğendiği tada ulaşınca tarifini paylaşıyor. O bir gurme." derken yakalamıştım da kendimi, şaşırmıştım. Bu ayrımı yaptığımın kendim dahi farkında değildim. Nübüvvet yaşını geride bırakmak galiba bünyeye atılan tohumların filizlerinin uçlarını göstermesi için gerekli ısı, nem ve ışık ortamını sağlıyor. Yahut belki de zihnin geldiği olgunluk maharetin fark edilip iltifata mazhar kılınmasını icbar ediyor.
Çocuklarımla meşguliyetimin mutfak mesaimi hayli kısa tutmama neden olması ile yemek pişirme sevgim arasında kalınca bir yıla yakın süredir tek başına zengin ve doyurucu olan tarifler üzerinde ustalaşmaya gayret ediyorum. Elimden sadır olan az çeşit yemeğin gerek her gün pişirdiğimi yiyenlerin gerekse arada soframızı şenlendiren eş dostun damaklarında hoş bir tat bırakmasını önemsiyorum çünkü. Hoş sohbet gibi geliyor o leziz tat... Ramazan davetlerinin başlamasıyla yıllardır muhtelif defalar alınmış bir klasik şerbetli tatlı tarifini denemeye kalktım ve ikinci denemede yenilebilir kıvama ulaştım hamdolsun.

Mevla şu dünyadan arkamızdan bir hoş seda bırakarak ayrılmayı nasip etsin inşallah.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder