24 Ekim 2016

Bu Alem Benim Okulum: Dua

Aram'ın geçtiğimiz Cumartesi günü öğle saatlerinde geçen ilkbaharda başlayıp iki aydır ara verdiği ebru çalışmasının aradan sonraki ilk dersi vardı. Sıkışık trafiği bahane edip tabanlara kuvvet yola çıktık.
Yaya olmayı hem zindelik hem de çevreden istifade bakımından daha verimli bulduğumdan Aram'ın itiraz etmemesine sevinmiştim. Evimizin hemen yakınlarındaki mezarlığın yakınlarından geçerken içimden okumayı düşündüğüm duaya Aram'ı da davet etmek geldi aklıma. Bana eşlik edip edemeyeceğini sordum, kabul etti. Birlikte besmele çekip Fatiha suresini okuduk. Dünyaya geldiğinden beri sesli olarak en fazla duyduğu bu sureyi hiç bir çalışma olmadan ezberledi iki yıl önce. Ardından mezarın girişine geldiğimizde hadi şimdi dua edelim dedim. Aklımdan da onun için en uygun dua cümlesini kurmaya çalışıyordum"Allahım burda olanlara merhamet et, diyelim" dedim. "Ben kendim dua etmek istiyorum" dedi. "Peki, buyur" dedim. "Allahım bütün her şeyi yarattığın için keşekkür ederim" dedi. Mutlulukta ayaklarım yerden kesildi. Ne masum yürekle edilmiş bir dua idi o. Sarıldım ona sımsıkı ve yola revan olduk yeniden.  Onun söylediğinin benim söylediğimden daha güzel ve yerinde bir dua olduğunu söyledim.
Bu gün akşam hastalıkla karışmış yorgunluğumu üzerinden atmak için güzel bir sofra hazırlama kararı aldığımda hem beyimden hem oğlumdan menüye iştiyaklı birer onay gelince bana da sofrayı donatmak düştü. Beyimin gelmesine biraz vakit olmasını fırsat bilip on beş dakika kadar uzanıp dinlenmeyi de ihmal etmedim tabi. Ayakta durmakta hayli zorlanıyordum. Bu çok iyi gelen dinlenmeden sonra hazırlıklar tamam olmak üzereyken kapı çaldı ve birazdan ailemizin tüm üyeleri ile masanın etrafını doldurduk. İkizlerin her şeyi mızırdanarak isteme akşamıydı. Aldırmadık, neşemizi düşürmedik. Hatta ben bir ara "Konçerto eşliğinde yemek, ne güzel (!)" dedim de beyim "Ah ne demezsin" dedi yorgun yüzünü ekşiterek. İkimizde sevmeyiz keyifsizliği ama ne yaparsın evlatlar öyle uygun görüce. Bu neşeli olmaya zorladığımız ortamı Aram'ın "elhamdulillah" demesiyle noktalıyorduk ki ben sözü aldım ve devam ettim yemek duasına "elhamdulillahillezi.... akilin." Hadi "Allahım verdiğin tüm nimetler için şükürler olsun, de. Hatırladın mı çocuğun duasındaki  ifadeyi". "Evet; ama ben kendim dua etmek istiyorum." dedi. Hemen ellerimizi açtık babasıyla ve "Amin!" dedik bekledik. "Allahım bütün her şeyi yarattığın için keşekkür ederim!"  dedi ve biz de "Amin!" dedik. Babasının yakınındaydı, kucakladı babası...
Niye ne söyleyeceğini öğretme kaygısı taşıdığıma bir türlü mana veremiyorum. Çocuk en samimisinden en güzelinden dua ediyor kendi ifadesiyle ben yine de dua cümlesi teklifinden geri durmuyorum. "Hay dilimi arı soksun" diyesim var. Önceleri arabada yolculuğa çıktığımızda "Dua edelim mi?" dediğimde "Ben dua etmesini bilmiyorum ki anne" diyordu. Ben de "O zaman ben edeyim sen amin de" diyordum ve ezan duasına bile ben hatırlatmadan amin diyordu şükür. Sanırım aklım hala orada kaldı. Oysa Aram kendi dünyasında duayı bir yere oturtmuş ve kendi ifadelerini oluşturmuş bile. Tıpkı bu gün okuduğumuz kitapta dünya resmini görünce "Anne biz bu dünyanın neresindeyiz?" diye sorması gibi. Oysa daha dün "Haritalar onun için henüz erken henüz sanırım bilmiyor evrenin işleyişini" diyordum.  Oysa o iki yaşına kadar odasının bir duvarı Dünya haritasıyla kaplıydı. Babası yurt dışına çıktığında bizim ve onun yerini gösteriyordum. Bir kaç yaz yolculuğumuz da mesafeler husunda hayli birikim oluşturmuştu onda.
Ona da kendime de güvenmeliyim
Bir adım daha geri çekilmeliyim ve hoşça izlemeliyim zübde-i alem zatını...
Fıtratı ne güzel yaratmışsın Ya Rabbi! Keşekkür ederim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder