26 Mart 2015

Kızılkayazade Aram Efendiyle Gezmeler

Oğluma hamileliğimin sekizinci ayındaydım. Evliliğimizin ilk günlerinden beri erteleye durduğumuz ya da bir türlü vakit ayıramadığımız bir seyahate çıkmıştık.
Yine bir konferansı bahane etmiştik ama öncesi ve sonrasını öyle hoş bir programla bezedik ki tadı hala damağımızda.. Edindiğimiz arkadaşlarımız da yanımıza kâr..


Avusturya İnsburuk'da gerçekleşecek olan konferansa bir kaç gün kala yola çıkıp önce Viyana'ya gittik. Viyana'yı görmek mi daha güzeldi, bize gösterdiği cömert misafirperverliği ile evinde kaldığımız arkadaşı kazanmak mı karar vermek zor.. İnsburuk sonrası önce Almanya düşünsek de sonra İtalya'da kılmıştık kararı ve Roma- Venedik turuyla bitirmiştik seyahatimizi.

Roma'nın erken başlayan geç biten günlerinden biriydi. Karnım burnumda tüm gün ayaklarım acıya acıya şehri geziyorduk. Hristiyanların Katolik mezhebinin bu denli putperest olduklarını bizzat çıplak gözle görmem gerekiyormuş.. Ve tabii tarihe nasıl güzel sahip çıkılabileceğini, şehrin tarihi dokusuna dokunmadan da korunabileceğini ve çağdaşlaştırılabileceğini...

Yorucu bir günün ardından kaldığımız pansiyonda biraz dinlenip yemek yedikten sonra gece yarısına daha hayli vakit olduğunu fark edip dışarı çıkmaya karar verdik. Yakın civardaki bir iki tarihi mekanı daha görelim diye yöneldiğimiz sokaklardan birinde anne oğul olduğunu tahmin ettiğim iki kişi ellerinde birer külah dondurma yalaya yalaya yürüyor bir yandan da sohbet ediyorlardı. Hanım benim yaşlarımda belki daha büyük, oğlan ise sekiz dokuz yaşlarındaydı. Beyimin koluna girip "Sence benim de oğlumla dondurma yeyip konuşacağım bir ilişkim olabilecek mi? O günler gelecek mi?" diye sordum gözlerim dolu...  Gülümsedi eşim. O da fark etmişti  onları.. Tabi her evlat görüntüsünden manalar çıkarmıyordu benim gibi.

Bu gün bilmem kaçıncı kez oğlumla dondurma yemeye gittik. Her seferinde bu anım aklıma gelir. Ve hiç o kadar beklemem gerekmedi. Dünyaya geldiği andan itibaren iyi bir yol arkadaşı oldu. Konferans dinlemekten resmi okul işlemlerime her türlü yolculuğumda refikim oldu. İşlerim ve işime yolculuğum onunla hep daha keyifli oldu. Şöyle ki:

İlk dışarıya çıkışımız birinci haftasında doktor kontrolü içindi. Taksi ile gitmiştik hastane biraz ters bir istikamette kaldığı için. Bunun dışında taksi kullanmayı hep reddettim. Sonrasında bir kaç defa bebek kucağımızda ve otobüse binerek gittik gideceğimiz yerlere. Yine ilk haftasında ben yalnız da bu şekilde yolculuk yaptım. Zaten iki karış bir bebeydi. Kucakta taşınması hiç de zor olmuyordu. Henüz bebek arabası almamıştık. Beyim hiç bir şekilde bebek arabasının kullanışlı olabileceğine inanamıyordu. Ancak benim ısrarlarıma dayanamayınca bir kaç hafta sonra arabayı aldık. Çok şükür ki hem bebek hem benim için oldukça rahat ve kullanışlı, hafif, tek elle kapanıp açılabilen, doğumdan itibaren kullanılabilen bir bebek arabası aldık. Oğlum yaz çocuğuydu.. Ama yeni doğan olduğu için rüzgara karşı tedbir almam gerekiyordu. Onu da bir arkadaşımın iki çocuğunda kullandığı rüzgar, toz ve güneşten koruyucu delikli bir bebek arabası örtüsüyle çözdük. Bundan sonra ben her fırsatta bebeğimi arabaya atıp dolaşmaya çıkıyordum. Otobüsle bir yerlere gidiyordum. Henüz o eşlik edemese de dondurma yemeye gidiyordum. Oğlum ister gündüz ister gece uykusu olsun arabanın içerisinde alabiliyordu. Kışın arabaya bir yağmur kılıfı ve oğlumun sırtına da sağlam bir tulum da ayarlayınca gezmelerimize mevsim engelleri de takılmaz oldu.

Bu gün artık oğlum çoğunlukla bebek arabası ile yolculuk yapmayı istemeyecek kadar büyüdü. Ama birlikte gerek otobüsle gerekse kendi arabamızla gezmeye gitmekten hiç geri kalmadık. Bazen sırf bir börekçide kahvaltı etmeye, bazen küçük bir alışverişe bazen de daha önemli işlerimizi yoluna koymak üzere hep dışarı çıktık oğlumla ve bundan çok mutlu olduk. Her ne sebeple gidersek gidelim yolculuğun kendisi keyifti bizim için. Tabii oğlumu şiddetli ateşle hastaneye kaldırdığım günler hariç... Oğlum yemek yemeye başlayalı beri yanımıza aldığımız atıştırmalıklar ve içecekler ile onun ihtiyacını her durumda gözetebiliyordum. Zamanla bu konuda daha tecrübeli oldum.

Son bir kaç dondurma yemeye gidişimiz ve diğer gezmelerimiz eskilerinden daha bir başka hale geldi.. Artık sohbet ediyoruz. Bana uzun uzun bir şeyler anlatıyor, ben anlatınca beni dinliyor. Bulunduğumuz yerde keyifli vakit geçiriyor ve hatta başkalarıyla tanışıyor, sohbet ediyor. Ben o oynarken kitap okuyabiliyorum, tabi gözümün biri kitapta biri oğlumda olarak..  Bir gün bir çocuğum olursa böyle anılarım olsun isterdim çocuğum yokken. Roma'da gördüğüm anne oğul da benim bu dileğimin mümkün olduğunu gösterir nitelikteydi. Ancak bunun bu kadar erken olabileceğini hiç düşünmemiştim.

İkizlerin dünyaya gelmesine bir aydan biraz fazla zaman kala oğlumla bu anları yaşamam oldukça fazla  mana ve duyguyu barındıran hatıralar bırakıyor hafızamda. Şimdi en büyük dileğim ikizlerimin de ağabeyleri gibi sağlıklı, huzurlu ve uyumlu birer insan olmaları ve en minik zamanlarından başlayarak bu keyifli yolculuklarımıza onları da dahil edebilmemiz. Henüz ikiz bebek arabamızı alamamış olsak da...

Rabbim dileyen tüm ailelere diledikleri kadar çocuğa en güzel bir şekilde ebeveyn olmayı tattırsın!
Rabbim  tüm ebeveynlere çocuklarının hayatlarında varlıklarının onlara tattırdığı lezzeti hissetmelerini sağlasın!
Rabbim tüm ebeveynlere evlatlarının, kendilerinin malları yahut sırtındaki yükleri değil, Yaratan'ın birer emaneti olduğu bilincini nasip etsin!
Amin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder